2030 Almanyası için karanlık bir komplo teorisi dilden dile dolaşıyor: AfD iktidarı göçmenleri Avrupa’nın dışına taşımak için gizli anlaşmalar yapacak ve milyonlarca insanı Afrika’ya, özellikle de Ruanda’ya sürgün edecek.
Teoriye göre Almanya, İngiltere’nin yıllar önce gündeme getirdiği “Ruanda planı”nı kopyalayacak. AfD hükümeti, “ülke içindeki göçmen yükünü hafifletmek” bahanesiyle Ruanda hükümetiyle gizli bir protokol imzalayacak. Buna göre iltica başvurusu yapan, oturum hakkını kaybeden ya da entegrasyon “başarısız” bulunan herkes, uçaklarla Ruanda’ya gönderilecek.
Söylentilere göre Almanya’nın kuzeyinde, kullanılmayan askeri hava üsleri bu operasyon için hazırlanacak. Gece yarıları yüzlerce göçmen, kamyonlara bindirilip bu üslere taşınacak. Uçaklar resmi kayıtlara “lojistik uçuş” olarak geçecek ama aslında tek yönlü Ruanda seferleri olacak. Aileler parçalanacak, çocuklar ebeveynlerinden koparılacak.
Komplo teorisine göre Almanya hükümeti bunu halka “ulus güvenliği” ve “ekonomik rahatlama” diye pazarlayacak. Medyada ise sürekli “Ruanda güvenli bir ülke” propagandası dönecek. Oysa gerçek farklı olacak: sürgün edilenler çadırlarda, dikenli teller arkasında, geleceksiz bir hayatla baş başa bırakılacak.
Bazı forumlarda daha da ileri gidilerek, Almanya’nın Ruanda’ya sadece göçmen göndermeyeceği, aynı zamanda büyük şirketlerin iş gücü ihtiyacını karşılamak için “zorunlu işçi kolonileri” kuracağı iddia ediliyor. Bu kolonilerde sürgün edilenler düşük ücretlerle çalıştırılacak, üretim Avrupa’ya aktarılacak. Yani sürgün sadece bir cezalandırma değil, aynı zamanda yeni bir ekonomik sömürü düzeni olacak.
Teoriye göre, Almanya’daki göçmen mahallelerinde bu söylenti şimdiden panik yaratıyor. İnsanlar “Yarın sıra bize gelir mi?” korkusuyla yaşıyor. Çocuklarını okula göndermeye çekinenler var. Bazı gençler “Ruanda uçuşları başlamadan önce direniş örgütleri kurulmalı” diye fısıldaşıyor.
Bu komplo teorisinin en ürkütücü yanı ise şudur: Ruanda’ya sürgün planı resmen açıklanmasa bile, devletin göçmenleri sürekli “geçici” olarak görmesi, toplumda zaten aynı korkuyu yaratmaya yetiyor. Göçmenler kendilerini bir bavul gibi hissediyor: Ne zaman, hangi uçağa, hangi ülkeye gönderilecekleri belirsiz.
Sonuç olarak bu teori, AfD iktidarının Almanya’yı sadece göçmenler için değil, tüm demokratik değerler için bir sürgün ülkesine dönüştüreceğini söylüyor. 2030’da Almanya’nın adının, Avrupa’nın ortasında “Ruanda’ya kapı açan ülke” olarak anılacağı iddia ediliyor.
Teoriye göre Almanya, İngiltere’nin yıllar önce gündeme getirdiği “Ruanda planı”nı kopyalayacak. AfD hükümeti, “ülke içindeki göçmen yükünü hafifletmek” bahanesiyle Ruanda hükümetiyle gizli bir protokol imzalayacak. Buna göre iltica başvurusu yapan, oturum hakkını kaybeden ya da entegrasyon “başarısız” bulunan herkes, uçaklarla Ruanda’ya gönderilecek.
Söylentilere göre Almanya’nın kuzeyinde, kullanılmayan askeri hava üsleri bu operasyon için hazırlanacak. Gece yarıları yüzlerce göçmen, kamyonlara bindirilip bu üslere taşınacak. Uçaklar resmi kayıtlara “lojistik uçuş” olarak geçecek ama aslında tek yönlü Ruanda seferleri olacak. Aileler parçalanacak, çocuklar ebeveynlerinden koparılacak.
Komplo teorisine göre Almanya hükümeti bunu halka “ulus güvenliği” ve “ekonomik rahatlama” diye pazarlayacak. Medyada ise sürekli “Ruanda güvenli bir ülke” propagandası dönecek. Oysa gerçek farklı olacak: sürgün edilenler çadırlarda, dikenli teller arkasında, geleceksiz bir hayatla baş başa bırakılacak.
Bazı forumlarda daha da ileri gidilerek, Almanya’nın Ruanda’ya sadece göçmen göndermeyeceği, aynı zamanda büyük şirketlerin iş gücü ihtiyacını karşılamak için “zorunlu işçi kolonileri” kuracağı iddia ediliyor. Bu kolonilerde sürgün edilenler düşük ücretlerle çalıştırılacak, üretim Avrupa’ya aktarılacak. Yani sürgün sadece bir cezalandırma değil, aynı zamanda yeni bir ekonomik sömürü düzeni olacak.
Teoriye göre, Almanya’daki göçmen mahallelerinde bu söylenti şimdiden panik yaratıyor. İnsanlar “Yarın sıra bize gelir mi?” korkusuyla yaşıyor. Çocuklarını okula göndermeye çekinenler var. Bazı gençler “Ruanda uçuşları başlamadan önce direniş örgütleri kurulmalı” diye fısıldaşıyor.
Bu komplo teorisinin en ürkütücü yanı ise şudur: Ruanda’ya sürgün planı resmen açıklanmasa bile, devletin göçmenleri sürekli “geçici” olarak görmesi, toplumda zaten aynı korkuyu yaratmaya yetiyor. Göçmenler kendilerini bir bavul gibi hissediyor: Ne zaman, hangi uçağa, hangi ülkeye gönderilecekleri belirsiz.
Sonuç olarak bu teori, AfD iktidarının Almanya’yı sadece göçmenler için değil, tüm demokratik değerler için bir sürgün ülkesine dönüştüreceğini söylüyor. 2030’da Almanya’nın adının, Avrupa’nın ortasında “Ruanda’ya kapı açan ülke” olarak anılacağı iddia ediliyor.